Poems Under Sky

Liselinin tekinden şiirler ve denemeler

12 Ekim 2025 Pazar

Yağmur Sezonu

Yağmur sezonu çatmış, bu da bot fiyatlarına yansımıştı.

Bağcık bağlamayı daha yeni öğrenmiş olsam da 

Spor ayakkabıları -spor yapmayı sevdiğimden değil- botlara tercih eder olmuştum.

Elimdeki de alınmasının üstünden geçen kısa zamana rağmen yırtık olmasaydı keşke

Ama tercihim zaten ıslanmaktan korkmadığımı gösteriyordur diye düşünüyorum,

Bu çıkarımı yapmak için beynini yormayanlara da şaşıyorum.


Yaşam, durum ve fikirlerin birbirleriyle bir noktaya kadar doğru orantılı olduğunu düşünürdüm, düşünürüz.

Benimle tanışınca insanların bu fikirleri çürüyormuş,

Dediklerine göre her şeyim bir tezatlık içerisindeymiş.

Belki de o yüzdendir ki güneş gibi parlayan gülümseme sadece yağmurda beliriyor.

Islanınca spor ayakkabılarının içindeki ayaklarım içimi bir sıcaklık kaplıyor.

Belki de bu yüzden canlılığı temsil eden bedenime ölmek daha çok yakışıyor.

23 Ağustos 2025 Cumartesi

Filtreli Yakın Gözlüklerimiz

    Günlerim kitap okumak, test çözmek ve karınca duası gibi olan yazımı okumaya çalışmakla geçerken yakını görmekte zorlanmaya başladığımı fark ettim. Hayatımda hiç göz doktoruna da gitmiş birisi değilimdir bu arada, bir süre daha da gidemeyeceğim büyük ihtimalle. Pek sorun değil, suç vücudumun yumuşak olmasında zaten.

    Yumuşak olmak demişken gözümden beynime yol alan her şeyi yumuşatıcıyla işlediğimi düşünmeye başladım. Görüşüm odaklanmayı bırakarak bulanıklaşana kadar baktığım her sanat eseri, başım ağrıyana kadar gözlerimi kısarak okumakta olduğum her satırda yumuşak bir yastık arıyorum sanki, konforlu bir alan. Sonsuza kadar sığınmak için seçtiğim…

    Sadede gel Adem, yeterince paragraf sorusu çözdük bugün ya. Şimdi işin kısa özü şu: Asla aynı satırları okumuyoruz. Aynı yazar, aynı yayın, aynı çevirmen, aynı kitap, aynı kağıt; yeterli değil, asla aynı satırları okuyamayacağız. Beyinlerimiz o kadar farklı çalışıyor ki asla benimle aynı çıkarımları yapamayacaksın. Yazarın koyduğu anlam mutlak anlamdır diyenler için kahredici bir haber değil mi? Yazarınız da bunun ahını çekiyor merak etmeyin. Yine de inanılmaz geliyor bana; bedenime girenlerin sayılarıyla obsesyonumu, başka işlevleri olan kırtasiye gereçlerinin bedenimde yaptığı değişiklikleri, kimden kime dönüşmek istediğimi anlatan satırlarımın bambaşka yorumlanabilecek olması kadar kederli bir şey var mı?

    Doğrusu… Benim onların eserlerini yorumlayışlarımdan haberdar olsalar intihar edecek çok yazar var -bazıları zaten intihar ederek öldü, komik- ve bu yorumlarımın metni zenginleştirdiğini sadece ve yalnızca metni işlenmiş formunda görebilen roldeyken fark edebiliyorum. O yüzden başkalarının filtrelerinden benim eserlerimi öğrenmeye heveslenmeye çabalıyorum kendimi. Bir umut bununla barışacağım ve böylece dönütlerden daha fazla verim alacağım, siz de 'yanlış' da olsa anlamaya çalışırsanız tabii.



    Gözlerime montelenmiş bu filtrelerden kurtulamamak yine de iğrenç değil mi ya? Sanatta konfor alanıma sıkışmışlık hissiyle baş başa kalmak… Sanatsal olmayanlarla etkileşime geçtiğimde benden hiçbir kırıntı bulamamak ve yalnızlığı iliklerimde hissetmek. Bu ülkede tabunun çocuğu olduğu hatırlatılmak. Oysaki ben bu toprakların en ünlü eserlerinde bile camın arkasını bir sırrın kapladığını ve sonrasında orada kendime baktığımı görebiliyordum. Tüm bunlar benim kafamda mı gerçekleşmişti? Evet, aynen öyle. Yazarın perdelerinin mavi olması yazarın toplumda kendisi olmaya çabalarken asla kabul göremediğini bilerek duyduğu hüzünden değildi, benim (oto)biyografisini okumaya erinmemden dolayı asla öğrenemeyeceğim sebeplerdendi; ve ben bu yorumumda ıssız bir adadaymışçasına yalnızım. Ve güneş gözlerimi yakmaya çalışırken gözlüğümü takıyorum, onu bile gerçek renkleriyle görmeyi reddediyorum. Böylece daha fazla zevk alabilirim.

    Yine kendi delüzyonumda kalacağım, sorun yok; herkes aynısını yapıyor, herkesin algısı deli.

25 Temmuz 2025 Cuma

Doğama Yakın

Göğsümden içeri bir el uzattım başkasının aynasının yansımasından
Kendim üzerine bir tabu var ola ki başka olamaz borularımda doluluğa sebep olan
Durmadan akan, ağlayan bir beni hissettim; çoktur yine de çeyizimi dolduran
Suçlumu duyduğumda saklandım ormanlarıma insan doğasından altın
Ben, tohum ben; büyümeye bırakılmışsam beni de yakın

19 Temmuz 2025 Cumartesi

Kaptan Theseus Ölürse

     Sınıfta paradoksları anlatırken de tartışmayı en sevdiğim konulardan birisi olan Theseus'un gemisi paradoksu gerçekten kafa karıştırıcı bir problem. Geminin yapıldığı tahtalar tek tek tamamen değişirse hâlâ aynı gemi midir bilmiyorum, ama cevabını merak ettiğim başka bir soru var: Eğer Theseus kaptan olmayı bırakırsa o gemi hâlâ Theseus'un gemisi midir?


    Bir geminin ismini veren kaptanı mıdır ya da o geminin aslında kime ait olduğu mu, ya da gemiyi kimin yaptığı mı? Diyelim kime ait olduğuysa, Theseus'un varlığı gerçeklikten yok olsa gemi kime ait olacak? Geminin ismi ne olacak? Hâlâ mı Theseus'un gemisi? Kimin yaptığıysa o geminin tahtalarını kesen oduncunun ismini de anacak mıyız? Tam olarak nerede sonlanıyor bu nokta?



    Buradan varmak istediğim nokta aslında aklınıza geleceklerden biraz farklı, ben de sizin gibi kendim denilen geminin kaptanıyım (Ki 1. ismimin Adem olduğunu düşününce başka bir kaptana çok da yaklaşmışım hissettiriyor.) ama bu kendim olan gemi yavaş yavaş benim bildiklerimden çıkmaya başlıyor. Nasıl çalıştığını anlamamaya başlıyorum ve gemi hakkındaki tüm vizyonlarım kararıyor. Mantıklı düşündüğünde evet hâlâ benim gemim ve hâlâ ben kaptanım. Ama eğer bu gemiyi nasıl süreceğim hakkında artık hiçbir fikrim yoksa gerçekten bir kaptan mıyımdır? Her şeyi bilip hiçbir şeye müdahale etmiyorsam da kaptan mıyımdır?


    Bir kaptanın yapması gereken şeyin karşılaşacağı her dalgaya hazırlıklı olmaya çalışması olduğunu düşünüyordum, hâlâ da düşünüyorum. Bilinmedik diyarlara karşı olan korkumu anca böyle dindirebileceğimi hissettim. Ama Sokrates'in dediği gibi "Bildiğim tek şey(in) hiçbir şey bilmediğim" gerçeğini fark etmenin benim bilinmezliklere karşı beslediğim korkuya hiçbir yararı olmadığını fark ettim. Tersine daha da korktum, düzene daha da bağımlı oldum. Bu yazdıklarımdan benim hakkımda ne kadar yargıya varabiliyorsunuz bilmem ama umarım bunlarda kendini görecek ve beni yakın hissedecek birileri vardır. Çünkü cidden insanlara çok yakın bir varlığım.


    Kaptan Adem felaket tellalı olduğunu bildiği bir dalgayla karşı karşıya kaldığında ne yapmalıdır? Buzdağına çarpmamak için dümeni çevirip durursam cidden kurtulacak mıyız? Bunu yaptığımda benim eforumu mürettebat fark edecek mi? Ya dümeni bırakıp sadece bizi ölüme terk edersem ve "Olacağı buydu." dersem suçsuz yargılanabilir miyim? Ya da son saniye kaptanlığı başka birine devretsem, gemiyi başka birine hediye etsem yükü onun üstüne yıkmış mı olurum?


    Kaptan Adem gemiyi kurtarmak için yardım isterse onun sorumluluktan kaçmaya çalıştığını düşünür müsün okuyucu?

    Kaptan Adem gemiyi tek başına daha az hasarla kurtarabileceğine inanıyorsa ondan umudunu keser misin okuyucu?

    Kaptan Adem gemiyi sadece sevdikleriyle daha iyi sürüyorsa bu nedendir okuyucu?



    Tüm gemiyi ölüme sürüklemek gibi düşüncelerin benim sakin kafamın eserleri olmadığını biliyorum, bunu kendime kaç kere tekrar ediyorum ama bunu diğer insanlar anlayacak mı işte onu bilmiyorum. Yanlış kararlar vermeye meyilli birisi değilimdir, yine de yanlışların en yanlışını yaparsam hangi yolla intihar edeceğim hakkında çok detaylı planlarım var. Yanlışı yapmamak için olan planlarım daha da uzun merak etme. Ama bu "Ya"nın korkusunu azaltmıyor, beni de sakinleştirmekte işe yaramıyor.

    Ya Kaptan Theseus bu düşünceleri çekemez hâle gelip intihar ederse Theseus'un düşüncelerini anlayacak mısın?




18 Haziran 2025 Çarşamba

Yüzme Biliyor musun?

    Bana insan olduğumu söyle ve ben bunu yalanlamak için her şeyi yapacağım. İnsan sınırlarının gerisinde kalmak ya da sınırları aşmak arasında değer olarak bir fark var mı, tadacağım. Nesnelliğine emin olduğum önem sırasındaki şeylerin akarak veya buharlaşarak yer değiştirmesine şahit olacağım. Ve bunların yine de tamamen özümden etkilenmeden gerçekleştiğini hazmedemeyerek yaşlara boğulacağım.

    Özgür iradem olduğunu kanıtlamak için daldığım çukurda yediğim her ret ile daha da derine kazacağım. Toprağı nereye attığım ise bazıları için bir muamma, benim için değil. Cevabını aldığında çok geç olacaksa gözlerini dört aç ve belki de bir kürekle bana saldır.

    Her şeyin yolunda gideceğine bir yelkenlinin kamarasında söz verdin. Sana ne kadar yelkenlerin delik    olduğunu anlatsam da dinlemedin, yakınına gidip kontrol etmediğin sürece göremezdin. Daha fazla çabalayamaz, kendimi "Ben demiştim." demek için zorlayamazdım. En erken boğulabileceğim yere gittim ve son dakikalarımı zevk aldığımı iddia eddiğim şeylere adayarak ölümü bekledim.

    Haklıydım, ölmedim. Ancak ölmüş olsaydım bundan daha az acı çekerdim.


    Her şeyi bilip hiçbir şeyi değiştiremeden ellerim kollarım bağlı beklemenin anlamı ne?



    Ben cidden var mıyım?